Ayrıntılı bilgi için www.gurkanarikan.com.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.
Dr. Gürkan Arıkan
27 Ekim 2014 Pazartesi
18 Eylül 2014 Perşembe
Gebelik bir antiaging midir?
Doğal Anti-Aging ilacı olarak gebelik
Gürkan Arıkan
Klasik bilgiler geç yaşta gebe kalanlarda tansiyon, gebelik diyabeti gibi hastalıkların sık görüldüğünü söylüyor. Hamilelik süresince düşük, erken doğum bebekte gelişim geriliği ve düşük doğum ağırlığı gibi durumların da daha sık görülebildiğini belirtmek gerekir. Bu yaşlarda doğumun olumlu etkilerini de gözlemlemekteyiz:
19. Yüzyıl Amerika'sındaki kayıtlara dayanan bir araştırmaya göre 100 yaşına ulaşan kadınlar, 80 yıl veya daha az yaşayanlara göre dört kat daha çok geç doğum (40 yaş ve sonrası) doğum yapmışlar. Amerika, Kanada, Çin, Norveç ve Almanya gibi birçok ülkeden 2 milyondan fazla aileye dair istatistikler geç hamileliklerin daha uzun bir yaşamın habercisi olduğunu gösteriyor.
Başlıca sebep olarak geç yaşta hamile kalanların genetik özellikleri, bebeğin anne karnında anneyi tedavi edici etkisi ve bebekle değişen sosyal koşulların pozitif etkisi olarak sıralayabiliriz.
İlk sebep genetik üstünlük
40 lı 50 li yaşlarda anne olan bayanların erkek kardeşleri gibi aile bireylerinde de geç yaşlarda baba olanların sık görülmesi, ve uzun yaşamaları bu durumun genetik bir miras olduğunu düşündürmektedir.
Detaylı araştırmalar, geç yaşlarda çocuk doğuran annelerin menapoz sonrası yaşamlarının daha uzun olduğunu gösteriyor. Amerika ve Kanada’da yapılan gerontolojik araştırmalar uzun yaşayan erkeklerin ailelelrinde 50 yaş cıvarında hamilelik ve doğum hikayesi olan kız kardeşlerin sıklığını da gösteriyor.
Tarih araştırmaları yardımcı üreme teknikleri veya doğum kontrol etkisi olmaksızın hamileliğin insan hayatına etkisini gösterdiğinden temiz ve güvenilir bilgiler vermekte. Böylece geç yaşta doğal yollarla hamile kalan bayanların daha uzun yaşadığını başka faktörlerin etkisini ekarte ederek incelemek mümkün olmuştur.
Amerika nınUtah eyaletinde yapılan bir demografik araştırma da 41 ve 44 yaşları arasında doğum yapan kadınların 50 yaştan önce ölüm risklerinin diğer kadınlara göre %6 daha az olduğunu göstermiştir. Aynı araştırmada 45 yaş ve daha sonrasında anne olanlarda yıllık mortalite (ölüm oranı) diğer kadınlara göre %14 daha az olarak bulunmuştur.
Kanada’da yapılan demografik çalışmalarda 42-45 yaş aralığında doğum yapan 4500 kadında ölüm oranlarının diğerlerine göre %7 daha düşük olduğu ve 45 yaş ve üstünde doğum yapan kadınlarda bu oranın %17 daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Bulgular kadınlarda geç yaşta doğumu sağlayan genlerin her iki cinste de uzun yaşam yönünde de etki ettiğini düşündürmektedir.
Bebeğin kök hücreleri ve DNA’sı anneye anti-aging etki yapıyor
Doğurganlığın ömre etkisinin kimi araştırmalarda 35 kiminde 40’lı yaşlardan sonra görülmesi, genetik bağıntının ötesinde doğrudan bebek ve hamilelik dokularına özel bir etkinin de olması gerektiğini düşündürmüştür.
Erkek bebek doğuran annelerin kanında 27 yıl sonra bile XY yani erkek kromozomu taşıyan hücreler bulunmuş ve ardından bebeğin anneye kan, plasenta ve amnion kesesi üzerinden kök hücre ve DNA’larını verdiği tespit edilmiştir.
Fetalprogenitör hücreler (öncü veya kök hücreler de denebilir), çoğu hamilelikte yıllar sonra dahi anne kanında ve kemik iliğinde tespit edilebilmekte, ihtiyaç halinde hasarlı veya hasta anne dokusuna göç etmekte, ve mesela deri, karaciğer, böbrek, kalp, sinir hücrelerine dönüşebilmekteler .
Amnion kesesi içinde bulunan kök hücreleri tümör hücrelerine dönüşmezler ve günümüzde tıpta tedavi amaçlı kullanılmasına dahi izin verilmektedir. Bu hücrelerin fazlası yıkılmakta ve hücre çekirdeğinde bulunan DNA matieryali de anne kanına göç etmektedir. Bu göç yolu ile annedeki pozitif etkileri bebeğin ‘annenin hamilelik boyunca sağlıklı kalması’nı kontrol ettiği şeklinde de yorumlayabiliriz.
Bu etki pratik hamilelerde ve doğum sonrasında cilt yaralarının ve kemik kırıkların hızlı iyileşmesi, endometrioz (çukulata kisti), romatoidartrid, sedef gibi hastalıklarda normalleşme, kanser oranlarının azalmasına kadar birçok alanda görülebiliyor. Gebeliğin ömür üzerine pozitif etkileri geç yaşta (40 yaş ve üstü) gebe kalanlarda ölçülebilir hale geliyor.
Son olarak gebeliğin pozitif psikososyal etkileri de tartışma götürmez: yaşam koşullarının gebeliğe bağlı olarak değişmesi, sorumluluk duygusu ve sevgi gibi pozitif duygular anne, baba ve büyükanne ve büyükbabanın da yaşam kalitesi üzerine ölçülebilir pozitif etkilere sahip. Gözlemler, gebeliğin intihar girişimlerini engelleyici etki gösterdiğini dahi ortaya koyuyor
Kök hücre tedavisi nedir?
Kök hücreler, insan vücudunda bulunan ve her türlü vücut hücresine dönüşebilen hücrelerdir. Anne karnındaki bebeğin gelişimi esnasında dönüşerek organları oluştururlar. Daha sonra ise bir onarım ihtiyacı varsa, oraya giderek gereken hücre tipine dönüşür ve hasarı onarırlar. Kalp krizinde kalbe, karaciğer hasarında karaciğere, kemiği kırıklarında kırık hattına giderek gerekli tamiratı yaparlar. Hangi tip hücreye ihtiyaç varsa ona dönüşürler.
En fazla olduğu zaman anne karnındaki bebeklik çağında aktiftirler. Daha sonra yaşlanma ile sayıları azalır. Yaşlanmayla beraber doku, organ iyileşmelerinin daha yavaş ve güç olduğu, bağışıklık sisteminin daha yavaş çalıştığı ve kansere karşı mukavemetin düştüğü da bilinmektedir.
Kök Hücre Nerelerde Bulunur?
Kök hücreler, tüm vücut doku ve organlarında, kan dolaşımında bulunur. Fakat özellikle üç yerde daha fazladır. Bebeklerin göbek kordonu, kemik iliği ve damarlarımızda dolasan kan.
Tarihte ilk olarak kemik iliğinden ameliyathane şartlarında alınan kök hücreler, lösemi tedavisinde kullanılmıştır. Bu yöntem hala uygulanmakta ve cerrahi koşullar altında yapılmaktadır. O nedenle bazı özel şartlara ve yetişmiş personele ihtiyaç vardır.
İlerleyen yıllarda vücutta dolaşan kandaki kök hücrelerin kullanılabileceği anlaşılmıştır. Bunun için önce hastaya hormon verilerek kemik iliğindeki kök hücrelerin hızla çoğalıp kana geçmesi sağlanır. Daha sonra, filtre (aferez) yardımıyla kandan toplanır ve kalan kan vücuda geri verilir. Bu yöntem de hala uygulanmaktadır. Fakat bu yolla elde edilen kök hücre sayısı ilikten alma yöntemine göre daha azdır.
Son olarak, 80'li yılların başında, yeni doğan bebeklerin kordon kanında kök hücrelerin bol miktarda bulunduğu ve bu hücrelerin tedavide kullanılabileceği fikri ortaya atılmıştır. Elde edilen kordon kanı belirli koşullar altında toplanıp dondurularak saklanabilmekte, daha sonra gerek duyulduğunda çözülerek kullanılmaktadır. İlk olarak Dr. David Harris, 1992 yılında oğlunun kordon kanını kendi laboratuvarında dondurarak sakladı. Daha sonra bu uygulamanın halka açması ile 1994 yılında dünyadaki ilk Kordon Kanı Bankası Amerika Birleşik Devletleri'nde kuruldu. Takip eden yıllar içinde dünya üzerinde birçok kordon kanı bankası kuruldu ve binlerce bebeğin kordon kanı bu bankalarda koruma altına alındı. Bahsi geçen yöntem kök hücre sağlama ve depolama açısından en kolay ve ucuz yöntemdir.
Kordon kanı alınan bebeğin kendisi için kullanilabildiği gibi doku grubu uyduğu takdirde anne, baba ve diğer kardeşler için de kullanılabilir. Bilindiği gibi, doku grubu uyma ihtimali birinci derece akrabalar arasında en yüksektir. Bu oran en yüksek kardeşlerdedir. Daha sonrasında anne, baba yer almaktadır.
Tedavide kök hücresi kullanılan hastalıklar:
Kanser hastalıkları:· Acutelymphoblasticleukemia (ALL) · Acutemyelogenousleukemia (AML) · Burkitt'slymphoma · Chronicmyelogenousleukemia (CML) · Juvenilechronicmyelogenousleukemia (JCML) · Juvenilemyelomonocyticleukemia (JMML) · Chroniclymphocyticleukemia (CLL) · Liposarcoma · Myelodysplasticsyndrome (MDS) · Chronicmyelomonocyticleukemia (CMML) · Refractoryanemiawithexcessblasts in transformation (RAEB-t) · Neuroblastoma · Non-Hodgkin'slymphoma · RefractoryHodgkin'sdisease · Retinoblastoma
Bağışıklık yetersizlikleri :
· Chronicgranulomatousdisease · Commonvariableimmunedeficiency (CVID) · Omenn'ssyndrome · Severe combinedimmunedeficiency (SCIDandSCID-ADA) · Reticulardysgenesis · Thymicdysplasia · Wiskott-Aldrichsyndrome · X-linkedlymphoproliferativedisease | Kemik iliği hastalıkları : · Severe aplasticanemia · Blackfan-Diamondanemia · Dyskeratosiscongenita · Fanconianemia · Myelofibrosis
Kalıtsal kan hastalıkları :
· Amegakaryocyticthrombocytopenia (AMT) · Evanssyndrome · Kostmann'ssyndrome · Sicklecellanemia · ß-thalassemia (Cooley'sanemia)
Bağışıklık yetersizlikleri :· Chronicgranulomatousdisease
· Commonvariableimmunedeficiency (CVID) · Omenn'ssyndrome · Severe combinedimmunedeficiency (SCIDandSCID-ADA) · Reticulardysgenesis · Thymicdysplasia · Wiskott-Aldrichsyndrome · X-linkedlymphoproliferativedisease
Doğuştan gelen metabolik düzensizlikler :
· Adrenoleukodystrophy · Barelymphocytesyndrome (MHC-II complex) · Battendisease (inheritedneuronalceroidlipofuscinosis) · Familialerythrophagocytic/hemophagocyticlymphohistiocytosis · Guntherdisease · Huntersyndrome · Hurlersyndrome · Krabbedisease (globoidcellleukodystrophy) · Langerhanscellhistiocytosis · Lesch-Nyhandisease · Leukocyteadhesiondeficiency · Maroteaux-Lamysyndrome · Osteopetrosis · Tay-Sachsdisease · Diabetis |
Araştırmacılar, kök hücre çalışmalarındaki hızlı gelişimi göz önünde bulundurarak herkesin bu yöntemi kullanmasını önermektedir. Zira, her geçen gün yeni bir hastalığın tedavisinde kök hücrelerden yararlanılabileceği bildirilmektedir.
Araştırma safhasındaki tedaviler:
Organ yenileme
Zarar gören organların kök hücre yardımıyla eski haline dönüştürülmesi için pek çok çalışma yapılmaktadır. Örneğin, Fransa'da insanlar üzerinde yapılan bir araştırmada, kalp krizi geçiren hastalara kök hücre tedavisi uygulandığında, verilen bu hücrelerin kalbin hasarlı kısmına yerleşerek kalp kası haline geldiği ve kalp fonksiyonlarını düzelttiği gösterilmiştir. Sinir kesisi veya harabiyetine bağli felç sonrasında, kök hücrelerin alana enjeksiyonu ile, kesi hattında yeni sinir hücrelerinin geliştiği gösterilmiştir. Aynı işlem böbrek, karaciğer, pankreas, kemik kırıkları için de uygulanabilmektedir. laboratuvar ortamında devam eden çok sayıda çalışma mevcuttur. |
Organ yapımı:
Bu gün için, böbrek, karaciğer, akciğer-kalp ve kornea nakilleri ihtiyacı olan insanlara başarı ile uygulanmaktadır. Fakat, doku uyumu tam olan bir organ bulmak gün geçtikçe daha da zorlaşmaktadır. Laboratuvar ortamında kök hücrelerden yapılacak organlar yardımıyla bu sorunun kolayca çözüleceği düşünülmektedir. Kaza veya hastalık sonucu bir organını tamamen kaybeden bir hasta için laboratuvar ortamında organ yetiştirilebilir. Örneğin, bir farenin sırtına yerleştirilen kök hücrelerle insan kulağı yeniden üretilebilmiştir. Bu konudaki çalişmalar tüm dünyada devam etmektedir |
Doğum kanserden korur mu?
Kadınlarda kanser.
Doğum kanserden korur mu?
Gürkan Arıkan
Kanserin dünyada ve ülkemizde görülme sıklığı giderek artıyor. Dünyada her yıl milyonlarca kişi kanserle tanışıyor. Kadınlarda görülen kanserlerin sıralaması zaman zaman değişmekle beraber, en sık görülen kanserlerin başında meme kanseri gelmekte (%30), bunu kolon ve akciğer kanserleri izlemekte. Bunları takiben jinekolojik kanserler gelir. Sıklığa göre bunları rahim (endometrium) ve rahim ağzı kanserleri, yumurtalık kanserleri olarak sırayabiliriz.Kadın sağlığını benzer oranda Non-Hodgkinlenfoma, daha az oranda cilt, tiroid, pankreas, karaciğer, mide kanserleri tehtid etmektedir.
Kanserde erken tanı, teşhis ve tedavi alanlarında gelişmeler gündemi sık sık meşgul etmekle beraber, hamilelik ve doğumun kanser üzerine etkileri konusunda da ilginç sonuçlarla karşılaşmaktayız.
Halk arasında da bilindiği üzere, doğum yapmak kadınları birçok hastalığa karşı korumaktadır. En sık görülen jinekolojik veya jinekolojik olmayan kanser türlerinin görülme sıklığı üzerine yapılan araştırmalar da, bu yönde ilginç bulgular vermekte:
Çocuk doğurmuş kadınların yumurtalık (over) kanserlerine yakalanma riski çocuk sahibi olmayanlara göre %50 azalmaktadır. Yumurtalık kanseri hastalarının %10 kadarında tespit edilen BRCA mutasyonları, bu hastalığa eğilimli olduklarını göstermektedir. Bu genetik bozukluğun olduğu kişilerde dahi hamilelik ve doğum yapmış olmanın koyucu etkisi görülebilmektedir.
Başka bir deyişle, dogum yapmış olmanın over kanseri riskini her çocuk için kabaca %15-20 azalttığı ortaya çıkmaktadır. Yumurtalık kanseri ayrıca uzun dogum kontrol hapı kullananlarda veya tüplerini bağlatanlarda veya rahimi alının kadınlarda daha az görülür. Bu ek faktörlerle yumurtalık kanserinden korunma oranının %80’e çıkabildiği anlaşılmaktadır.
Rahim kanserlerinde de benzer bir tablo mevcuttur. Doğurmamış kadınlarda rahim kanserine yakalanma riski, çocuk sahibi olanlara göre %40 daha yüksektir. Hatta ileri yaşta doğum yapmış olmanın dahi koruyucu bir etkisi görülmektedir. Son doğumunu 40 yaş ve sonrasında yapan kadınların rahim kanseri riski, doğurganlığını 25 yaşından önce sonlandırmış kadınlara göre %15-20 daha azdır.
Meme kanserlerinde histolojik tip ve tümör karakterleri farklılıklar taşımakta ve bu yüzden meme kanserleri ile doğurganlık arasında basit ve pozitif bağlantılar tarif edilememektedir. Genel olarak artan doğum sayısı ile meme kanserinde tümör büyüklüğünün ve metastaz eğiliminin azaldığına dair gözlemler mevcuttur. Emzirmenin de meme kanserinden koruyucu etkileri mevcuttur. Ancak genel olarak gebeliğin meme kanserinden koruma etkisi diğer kanser türlerinde olduğu kadar net değildir.
Hamilelik ve doğumun,rahim ve yumurtalık gibi hamilelikle doğrudan ilgili organların kanserleri dışında da koruyucu etkileri vardır:
En sık görülen kanser listesinde en üst sıralarda görülen akciğer kanseri, bunların en başında gelmektedir. Çocuk doğurmuş hanımların akciğer kanserlerine yakalanma riski çocuk sahibi olmayanlara göre %50 azalır. Sigara içmeyen kişilerde bu koruyucu etki daha da belirginleşmektedir. Agresif büyüyen bir akciğer kanseri türü olan, küçük hücreli akciğer kanserlerinin doğum yapmış kadınlarda daha az görüldüğüne dair gözlemler mevcuttur.
İdrar kesesi kanserlerinde de doğurmuş olmanın riski %25 kadar azalttığı gözlenmektedir. Beyin, yemek borusu kanserlerinde doğuma bağlı %30-40 oranında risk azalması söz konusudur.Karaciğer ve pankreas kanserlerinde riskin benzer şekilde doğum ile azaldığı bildirilmektedir.Hogdkin dışındaki lenfomalarda doğurganlık ile %30 a varan risk azalması söz konusudur.
Artan çocuk sayısının bazı kanserlerde koruyucu etkiyi arttırdığını da belirtmek gerekir.
Mesela kolon kanserlerine yakalanma riski 2 veya 3 çocuk yapmıs kadınlarda tek çocuklulara göre %20 ve %30 oranında azalmaktadır.
Bu koruyucu etki nasıl açıklanabilir?
Yumurtlama fonksiyonunun ve siklik(dönemsel) östrojen salınımının aylar boyunca engellenmesinin yumurtalık ve rahim kanserlerinde koruyucu olduğunu biliyoruz.
Ayrıca, hamilelik boyunca değişen hormon dengeleri, yüksek kalan hamilelik hormonu, plasenta ve ana karnındaki bebekten gelen bazı hormon ve enzim etkileri anneye faydalı olmaktadır.
Bunların çok ötesinde, anne karnındaki bebeğin (fetus) hücrelerinin anneye geçtiği ve anne kan dolaşımında yıllar sonra dahi bulunabildiği tespit edilmiştir.
Kök hücreleri, işlevsel olarak farklılaşmamış, yani vücudun herhangi bir organ ya da dokusunda özel bir görev yapabilmek için tam olarak olgunlaşmamış karmaşık bir yapısı olanöncül bir hücredir. Bununla birlikte bu öncül hücre bedenin başka hücrelerine dönüşebilmeyeteneğine sahiptir. Kök hücreleri, kabaca embriyolojik (ceninin erken evresi) ve fetal hayatta (anne karnında) bol miktarda bulunur ve anne kanına da göç ederler.
Kök hücreleri kendiliklerinden uygun bir büyüme ortamına yerleşebilirler, çoğalmayetenekleri vardır, başka tür hücrelere farklılaşıp bu türün devamı niteliğinde türlerüretebilirler, kendilerini yenileyebilir veya kendi hücre topluluklarının devamlılığını sağlayabilirler. Bu hücreler vücudun bir yerindeki zedelenmeyi takiben bu dokuyu onarabilme ve onu işlevsel hale getirebilme potansiyeline sahiptirler. Bu tür hücrelerle insan bedeninin tedavisi üzerine bilimsel çalışmalar yapılmaktadır.
Bu öncül ve yüksek potansiyelli hücreleri annenin kan ve dokularına nüfuz etmeleri ve burada yıllarca belki de ömür boyu etki etmeleri yolu ile annenin hastalıklardan korumasında ve bağışıklık sisteminin desteklenmesinde çok önemli roller üstlenmesi, anne karnındaki bebeğin, kendisine hayat veren anneye bir teşekkürüdür.
Kanserden karşı korunmanın adımları sıkça basında da paylaşıldığı üzere, sağlıklı yaşam, doğru beslenme, düzenli ve makul oranda spor, düzenli kontrol muayeneleri gibi sıralanabilir. Kadınlar için bütün bunlara ek olarak, doğanın mucizesi annelik de, mutluluk kaynağı olmanın ötesinde, kanserden koruyucu bir faktör olarak yerini almaktadır.
Bebeğin anne sağlığına olumlu etkileri
Bebeğin anne sağlığına olumlu etkileri: Bebeğiniz kök hücreleri ile sizi tedavi ediyor!
Gürkan Arıkan
Mesela çukulata kisti (endometrioz) hastalığı üzerine doğumun kısmen iyileştirici etkisi vardır.
Gebelik süresince annenin immun sistemi baskı altında olduğundan var olan romatizmal hastalıklar daha farklı seyrederler: RomatoidArtrit gebelikte genellikle sakin seyreder. % 75 vakada gebelikte iyileşme saptanmıştır. Psoriazis (sedef) hastalığı da romatizmal hastalıklar grubundandır, kronik deri döküntüleri ile bilinene bu kastalıkta da gebelik iyileştirici etki yapar: Sedef hastalığı olan gebelerin %55 i deri döküntülerinin şiddeti ve alanının gebelik sırasında belirgin bir şekilde gerilediğini. Objektif değerlendirmeler ise sedef döküntülerinin yüzeyinin %83 vakada gebelik esnasında gerilediğini göstermektedir. Epilepsi hastalarının %15 – 20 sinde epilepsi nöbetlerinde azalma görülür.
En sık görülen jinekolojik veya jinekolojik olmayan kanser türlerinin görülme sıklığı üzerine yapılan araştırmalar da, bu yönde ilginç bulgular vermiştir:Çocuk doğurmuş kadınların yumurtalık ve rahim kanserlerine yakalanma riski yaklaşık %50 oranında azalmakta. Hamilelik ve doğumun, jinekolojik kanserleri dışındaki kanserler de de koruyucu etkileri var: Sık görülen kanser listesinde en üst sıralarda görülen akciğer kanseri, bunların en başında gelmektedir. Çocuk doğurmuş hanımların akciğer kanserlerine yakalanma riski çocuk sahibi olmayanlara göre %50 azalır. İdrar kesesi, beyin, yemek borusu, karaciğer ve pankreas kanserlerinde riskin benzer şekilde doğum ile azaldığı bildirilmektedir.
Artan çocuk sayısının bazı kanserlerde koruyucu etkiyi arttırdığını da belirtmek gerekir.Mesela kolon kanserlerine yakalanma riski 2 veya 3 çocuk yapmıs kadınlarda tek çocuklulara göre %20 ve %30 oranında azalmaktadır.
Bu koruyucu etki nasıl açıklanabilir?
Yumurtlama fonksiyonunun ve siklik (dönemsel) östrojen salınımının aylar boyunca baskılanmasının jinekolojik kanserlerden koruyucu olduğunu varsayıyoruz.
Ayrıca, hamilelik boyunca değişen hormon dengeleri, yüksek kalan hamilelik hormonu, plasenta ve ana karnındaki bebekten gelen bazı hormon ve enzim etkileri anneye faydalı olmaktadır.
Bunların ötesinde, anne karnındaki bebeğin kök hücrelerinin anneye geçtiği ve anne kan dolaşımında yıllar sonra dahi bulunabildiği tespit edilmiştir.
Kök hücreleri, işlevsel olarak farklılaşmamış, yani vücudun herhangi bir organ ya da dokusunda özel bir görev yapabilmek için tam olarak olgunlaşmamış öncül bir hücredir. Öncül hücre bedenin başka hücrelerine dönüşebilme, zedelenmiş dokuyu onarabilme potansiyeline sahiptirler.
Tıpta kök hücrelerinin tedavide yeri var mıdır?
Günümüzde kök hücrelerin kordon kanından veya yetişkin kemik iliğinden temin etmek ve tedavi amaçlı kullanmak üzerineçok çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Örneğin, Fransa'da insanlar üzerinde yapılan bir araştırmada, kalp krizi geçiren hastalara kök hücre tedavisi uygulandığında, verilen bu hücrelerin kalbin hasarlı kısmına yerleşerek kalp kası haline geldiği ve kalp fonksiyonlarını düzelttiği gösterilmiştir.Sinir kesisi veya harabiyetinebağli felç sonrasında, kök hücrelerin alana enjeksiyonu ile kesi hattında yeni sinir hücrelerinin geliştiği gösterilmiştir. Aynı işlem böbrek, karaciğer, pankreas, kemik kırıkları için de uygulanabilmektedir.
Organ nakilleri için yeterli organ bulmanıngiderek güçleşeceği gelecekte, laboratuvar ortamında kök hücrelerden yapılacak organlar yardımıyla çözümün kolaylaşacağı düşünülmektedir. Örneğin, bir farenin sırtına yerleştirilen kök hücrelerle insan kulağı veya Avusturya’da yapılan araştırmalarda beyin ve sinir dokuları üretilebilmiştir.
Fetal hayatta (anne karnında) bol miktarda bulunan kök hücreleri annenin kan ve dokularına nüfuz ederek ve yıllarca belki de ömür boyu koruyucu, hatta tedavi edici etki göstermekte. Bilimsel çalışmalarımızda anne karnındaki bebeğin yarattığı bu etkiyi taklit etmeye çalışıyoruz.
15 Eylül 2014 Pazartesi
Myom Embolizasyonu (İnvaziv Radyolojik Girişim)
Kabul görmüş literatüre göre çocuk isteği olan bayanlarda tavsiye edilemez.
Radyoloji uzmanları tarafından uygulanabilen, invaziv bir tedavi şeklidir.
Kasık damarlarından sokulan bir kateter röntgen takibi altında rahim damarlarının çıkış noktasına kadar getirilir. Buraya büyüklüğü 500-900 mikrometre olan jelatin ve plastik partiküllerin zerk edilmesi yolu ile miyomu besleten arterler tıkanır.
İşlem bir kaç dakika sürer. Ağrı tedavisine ihtiyaç vardır.
Bu şekilde miyom şikayetlerinde %70 ile %90 arasında iyileşme olabilir.
İstenen küçülme ve şikayetlerin azalmasında myomun yeri, büyüklüğü, sayısı, operatörün tecrübesi gibi bir çok faktör negatif rol oynayabilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)