18 Eylül 2014 Perşembe

Gebelik bir antiaging midir?

Doğal Anti-Aging ilacı olarak gebelik
Gürkan Arıkan
Klasik bilgiler geç yaşta gebe kalanlarda tansiyon, gebelik diyabeti gibi hastalıkların sık görüldüğünü söylüyor. Hamilelik süresince düşük, erken doğum bebekte gelişim geriliği ve düşük doğum ağırlığı gibi durumların da daha sık görülebildiğini belirtmek gerekir. Bu yaşlarda doğumun olumlu etkilerini de gözlemlemekteyiz:
19. Yüzyıl Amerika'sındaki kayıtlara dayanan bir araştırmaya göre 100 yaşına ulaşan kadınlar, 80 yıl veya daha az yaşayanlara göre dört kat daha çok geç doğum (40 yaş ve sonrası) doğum yapmışlar. Amerika, Kanada, Çin, Norveç ve Almanya gibi birçok ülkeden 2 milyondan fazla aileye dair istatistikler geç hamileliklerin daha uzun bir yaşamın habercisi olduğunu gösteriyor.
Başlıca sebep olarak geç yaşta hamile kalanların genetik özellikleri, bebeğin anne karnında anneyi tedavi edici etkisi ve bebekle değişen sosyal koşulların pozitif etkisi olarak sıralayabiliriz.
İlk sebep genetik üstünlük
40 lı 50 li yaşlarda anne olan bayanların erkek kardeşleri gibi aile bireylerinde de geç yaşlarda baba olanların sık görülmesi, ve uzun yaşamaları bu durumun genetik bir miras olduğunu düşündürmektedir.
Detaylı araştırmalar, geç yaşlarda çocuk doğuran annelerin menapoz sonrası yaşamlarının daha uzun olduğunu gösteriyor. Amerika ve Kanada’da yapılan gerontolojik araştırmalar uzun yaşayan erkeklerin ailelelrinde 50 yaş cıvarında hamilelik ve doğum hikayesi olan kız kardeşlerin sıklığını da gösteriyor.
Tarih araştırmaları yardımcı üreme teknikleri veya doğum kontrol etkisi olmaksızın hamileliğin insan hayatına etkisini gösterdiğinden temiz ve güvenilir bilgiler vermekte. Böylece geç yaşta doğal yollarla hamile kalan bayanların daha uzun yaşadığını başka faktörlerin etkisini ekarte ederek incelemek mümkün olmuştur.
Amerika nınUtah eyaletinde yapılan bir demografik araştırma da 41 ve 44 yaşları arasında doğum yapan kadınların 50 yaştan önce ölüm risklerinin diğer kadınlara göre %6 daha az olduğunu göstermiştir. Aynı araştırmada 45 yaş ve daha sonrasında anne olanlarda yıllık mortalite (ölüm oranı) diğer kadınlara göre %14 daha az olarak bulunmuştur.
Kanada’da yapılan demografik çalışmalarda 42-45 yaş aralığında doğum yapan 4500 kadında ölüm oranlarının diğerlerine göre %7 daha düşük olduğu ve 45 yaş ve üstünde doğum yapan kadınlarda bu oranın %17 daha düşük olduğu tespit edilmiştir.  Bulgular kadınlarda geç yaşta doğumu sağlayan genlerin her iki cinste de uzun yaşam yönünde de etki ettiğini düşündürmektedir.
Bebeğin kök hücreleri ve DNA’sı anneye anti-aging etki yapıyor
Doğurganlığın ömre etkisinin kimi araştırmalarda 35 kiminde 40’lı yaşlardan sonra görülmesi, genetik bağıntının ötesinde doğrudan bebek ve hamilelik dokularına özel bir etkinin de olması gerektiğini düşündürmüştür.
Erkek bebek doğuran annelerin kanında 27 yıl sonra bile XY yani erkek kromozomu taşıyan hücreler bulunmuş ve ardından bebeğin anneye kan, plasenta ve amnion kesesi üzerinden kök hücre ve DNA’larını verdiği tespit edilmiştir.
Fetalprogenitör hücreler (öncü veya kök hücreler de denebilir), çoğu hamilelikte yıllar sonra dahi anne kanında ve kemik iliğinde tespit edilebilmekte, ihtiyaç halinde hasarlı veya hasta anne dokusuna göç etmekte, ve mesela deri, karaciğer, böbrek, kalp, sinir hücrelerine dönüşebilmekteler .
Amnion kesesi içinde bulunan kök hücreleri tümör hücrelerine dönüşmezler ve günümüzde tıpta tedavi amaçlı kullanılmasına dahi izin verilmektedir. Bu hücrelerin fazlası yıkılmakta ve hücre çekirdeğinde bulunan DNA matieryali de anne kanına göç etmektedir. Bu göç yolu ile annedeki pozitif etkileri bebeğin ‘annenin hamilelik boyunca sağlıklı kalması’nı kontrol ettiği şeklinde de yorumlayabiliriz.
Bu etki pratik hamilelerde ve doğum sonrasında cilt yaralarının ve kemik kırıkların hızlı iyileşmesi, endometrioz (çukulata kisti), romatoidartrid, sedef gibi hastalıklarda normalleşme, kanser oranlarının azalmasına kadar birçok alanda görülebiliyor. Gebeliğin ömür üzerine pozitif etkileri geç yaşta (40 yaş ve üstü) gebe kalanlarda ölçülebilir hale geliyor.
Son olarak gebeliğin pozitif psikososyal etkileri de tartışma götürmez: yaşam koşullarının gebeliğe bağlı olarak değişmesi, sorumluluk duygusu ve sevgi gibi pozitif duygular anne, baba ve büyükanne ve büyükbabanın da yaşam kalitesi üzerine ölçülebilir pozitif etkilere sahip. Gözlemler, gebeliğin intihar girişimlerini engelleyici etki gösterdiğini dahi ortaya koyuyor

Kök hücre tedavisi nedir?



Kök hücreler, insan vücudunda bulunan ve her türlü vücut hücresine dönüşebilen hücrelerdir. Anne karnındaki bebeğin gelişimi esnasında dönüşerek organları oluştururlar. Daha sonra ise bir onarım ihtiyacı varsa, oraya giderek gereken hücre tipine dönüşür ve hasarı onarırlar. Kalp krizinde kalbe, karaciğer hasarında karaciğere, kemiği kırıklarında kırık hattına giderek gerekli tamiratı yaparlar. Hangi tip hücreye ihtiyaç varsa ona dönüşürler.

En fazla olduğu zaman anne karnındaki bebeklik çağında aktiftirler. Daha sonra yaşlanma ile sayıları azalır. Yaşlanmayla beraber doku, organ iyileşmelerinin daha yavaş ve güç olduğu, bağışıklık sisteminin daha yavaş çalıştığı ve kansere karşı mukavemetin düştüğü da bilinmektedir.
Kök Hücre Nerelerde Bulunur?
Kök hücreler, tüm vücut doku ve organlarında, kan dolaşımında bulunur. Fakat özellikle üç yerde daha fazladır. Bebeklerin göbek kordonu, kemik iliği ve damarlarımızda dolasan kan.
Tarihte ilk olarak kemik iliğinden ameliyathane şartlarında alınan kök hücreler, lösemi tedavisinde kullanılmıştır. Bu yöntem hala uygulanmakta ve cerrahi koşullar altında  yapılmaktadır. O nedenle bazı özel şartlara ve yetişmiş personele ihtiyaç vardır.
İlerleyen yıllarda vücutta dolaşan kandaki kök hücrelerin kullanılabileceği anlaşılmıştır. Bunun için önce hastaya hormon verilerek kemik iliğindeki kök hücrelerin hızla çoğalıp kana geçmesi sağlanır. Daha sonra, filtre (aferez) yardımıyla kandan toplanır ve kalan kan vücuda geri verilir. Bu yöntem de hala uygulanmaktadır. Fakat bu yolla elde edilen kök hücre sayısı ilikten alma yöntemine göre daha azdır.
Son olarak, 80'li yılların başında, yeni doğan bebeklerin kordon kanında kök hücrelerin bol miktarda bulunduğu ve bu hücrelerin tedavide kullanılabileceği fikri ortaya atılmıştır. Elde edilen kordon kanı belirli koşullar altında toplanıp dondurularak saklanabilmekte, daha sonra gerek duyulduğunda çözülerek kullanılmaktadır. İlk olarak Dr. David Harris, 1992 yılında oğlunun kordon kanını kendi laboratuvarında dondurarak sakladı. Daha sonra bu uygulamanın halka açması ile 1994 yılında dünyadaki ilk Kordon Kanı Bankası Amerika Birleşik Devletleri'nde kuruldu. Takip eden yıllar içinde dünya üzerinde birçok kordon kanı bankası kuruldu ve binlerce bebeğin kordon kanı bu bankalarda koruma altına alındı. Bahsi geçen yöntem kök hücre sağlama ve depolama açısından en kolay ve ucuz yöntemdir.

Kordon kanı alınan bebeğin kendisi için kullanilabildiği gibi doku grubu uyduğu takdirde anne, baba ve diğer kardeşler için de kullanılabilir. Bilindiği gibi, doku grubu uyma ihtimali birinci derece akrabalar arasında en yüksektir. Bu oran en yüksek kardeşlerdedir. Daha sonrasında anne, baba yer almaktadır.

Tedavide kök hücresi kullanılan hastalıklar:

Kanser hastalıkları:· Acutelymphoblasticleukemia (ALL)
· Acutemyelogenousleukemia (AML)
· Burkitt'slymphoma
· Chronicmyelogenousleukemia (CML)
· Juvenilechronicmyelogenousleukemia (JCML)
· Juvenilemyelomonocyticleukemia (JMML)
· Chroniclymphocyticleukemia (CLL)
· Liposarcoma
· Myelodysplasticsyndrome (MDS)
· Chronicmyelomonocyticleukemia (CMML)
· Refractoryanemiawithexcessblasts in transformation (RAEB-t)
· Neuroblastoma
· Non-Hodgkin'slymphoma
· RefractoryHodgkin'sdisease
· Retinoblastoma
Bağışıklık yetersizlikleri :
· Chronicgranulomatousdisease
· Commonvariableimmunedeficiency (CVID)
· Omenn'ssyndrome
· Severe combinedimmunedeficiency (SCIDandSCID-ADA)
· Reticulardysgenesis
· Thymicdysplasia
· Wiskott-Aldrichsyndrome
· X-linkedlymphoproliferativedisease



Kemik iliği hastalıkları :
· Severe aplasticanemia
· Blackfan-Diamondanemia
· Dyskeratosiscongenita
· Fanconianemia
· Myelofibrosis
Kalıtsal kan hastalıkları :
· Amegakaryocyticthrombocytopenia (AMT)
· Evanssyndrome
· Kostmann'ssyndrome
· Sicklecellanemia
· ß-thalassemia (Cooley'sanemia)
Bağışıklık yetersizlikleri :· Chronicgranulomatousdisease
· Commonvariableimmunedeficiency (CVID)
· Omenn'ssyndrome
· Severe combinedimmunedeficiency (SCIDandSCID-ADA)
· Reticulardysgenesis
· Thymicdysplasia
· Wiskott-Aldrichsyndrome
· X-linkedlymphoproliferativedisease
Doğuştan gelen metabolik düzensizlikler :
· Adrenoleukodystrophy
· Barelymphocytesyndrome (MHC-II complex)
· Battendisease (inheritedneuronalceroidlipofuscinosis)
· Familialerythrophagocytic/hemophagocyticlymphohistiocytosis
· Guntherdisease
· Huntersyndrome
· Hurlersyndrome
· Krabbedisease (globoidcellleukodystrophy)
· Langerhanscellhistiocytosis
· Lesch-Nyhandisease
· Leukocyteadhesiondeficiency
· Maroteaux-Lamysyndrome
· Osteopetrosis
· Tay-Sachsdisease
· Diabetis

Araştırmacılar, kök hücre çalışmalarındaki hızlı gelişimi göz önünde bulundurarak herkesin bu yöntemi kullanmasını önermektedir. Zira, her geçen gün yeni bir hastalığın tedavisinde kök hücrelerden yararlanılabileceği bildirilmektedir.

Araştırma safhasındaki tedaviler:
Organ yenileme
Zarar gören organların kök hücre yardımıyla eski haline dönüştürülmesi için pek çok çalışma yapılmaktadır.
Örneğin, Fransa'da insanlar üzerinde yapılan bir araştırmada, kalp krizi geçiren hastalara kök hücre tedavisi uygulandığında, verilen bu hücrelerin kalbin hasarlı kısmına yerleşerek kalp kası haline geldiği ve kalp fonksiyonlarını düzelttiği gösterilmiştir.
Sinir kesisi veya harabiyetine bağli felç sonrasında, kök hücrelerin alana enjeksiyonu ile, kesi hattında yeni sinir hücrelerinin geliştiği gösterilmiştir. Aynı işlem böbrek, karaciğer, pankreas, kemik kırıkları için de uygulanabilmektedir. laboratuvar ortamında devam eden çok sayıda çalışma mevcuttur.

Organ yapımı:
Bu gün için, böbrek, karaciğer, akciğer-kalp ve kornea nakilleri ihtiyacı olan insanlara başarı ile uygulanmaktadır. Fakat, doku uyumu tam olan bir organ bulmak gün geçtikçe daha da zorlaşmaktadır. Laboratuvar ortamında kök hücrelerden yapılacak organlar yardımıyla bu sorunun kolayca çözüleceği düşünülmektedir. Kaza veya hastalık sonucu bir organını tamamen kaybeden bir hasta için laboratuvar ortamında organ yetiştirilebilir. Örneğin, bir farenin sırtına yerleştirilen kök hücrelerle insan kulağı yeniden üretilebilmiştir. Bu konudaki çalişmalar tüm dünyada devam etmektedir

Doğum kanserden korur mu?

Kadınlarda kanser.
Doğum kanserden korur mu?
Gürkan Arıkan
Kanserin dünyada ve ülkemizde görülme sıklığı giderek artıyor. Dünyada her yıl milyonlarca kişi kanserle tanışıyor. Kadınlarda görülen kanserlerin sıralaması zaman zaman değişmekle beraber, en sık görülen kanserlerin başında meme kanseri gelmekte (%30), bunu kolon ve akciğer kanserleri izlemekte. Bunları takiben jinekolojik kanserler gelir. Sıklığa göre bunları rahim (endometrium) ve rahim ağzı kanserleri, yumurtalık kanserleri olarak sırayabiliriz.Kadın sağlığını benzer oranda Non-Hodgkinlenfoma, daha az oranda cilt, tiroid, pankreas, karaciğer, mide kanserleri tehtid etmektedir.
Kanserde erken tanı, teşhis ve tedavi alanlarında gelişmeler gündemi sık sık meşgul etmekle beraber, hamilelik ve doğumun kanser üzerine etkileri konusunda da ilginç sonuçlarla karşılaşmaktayız.
Halk arasında da bilindiği üzere, doğum yapmak kadınları birçok hastalığa karşı korumaktadır. En sık görülen jinekolojik veya jinekolojik olmayan kanser türlerinin görülme sıklığı üzerine yapılan araştırmalar da, bu yönde ilginç bulgular vermekte:
Çocuk doğurmuş kadınların yumurtalık (over) kanserlerine yakalanma riski çocuk sahibi olmayanlara göre %50 azalmaktadır. Yumurtalık kanseri hastalarının %10 kadarında tespit edilen BRCA mutasyonları, bu hastalığa eğilimli olduklarını göstermektedir. Bu genetik bozukluğun olduğu kişilerde dahi hamilelik ve doğum yapmış olmanın koyucu etkisi görülebilmektedir.
Başka bir deyişle, dogum yapmış olmanın over kanseri riskini her çocuk için kabaca %15-20  azalttığı ortaya çıkmaktadır. Yumurtalık kanseri ayrıca uzun dogum kontrol hapı kullananlarda veya tüplerini bağlatanlarda veya rahimi alının kadınlarda daha az görülür. Bu ek faktörlerle yumurtalık kanserinden korunma oranının %80’e çıkabildiği anlaşılmaktadır.
Rahim kanserlerinde de benzer bir tablo mevcuttur. Doğurmamış kadınlarda rahim kanserine yakalanma riski, çocuk sahibi olanlara göre %40 daha yüksektir. Hatta ileri yaşta doğum yapmış olmanın dahi koruyucu bir etkisi görülmektedir. Son doğumunu 40 yaş ve sonrasında yapan kadınların rahim kanseri riski, doğurganlığını 25 yaşından önce sonlandırmış kadınlara göre %15-20 daha azdır.
Meme kanserlerinde histolojik tip ve tümör karakterleri farklılıklar taşımakta ve bu yüzden meme kanserleri ile doğurganlık arasında basit ve pozitif bağlantılar tarif edilememektedir. Genel olarak artan doğum sayısı ile meme kanserinde tümör büyüklüğünün  ve metastaz eğiliminin azaldığına dair gözlemler mevcuttur. Emzirmenin de meme kanserinden koruyucu etkileri mevcuttur. Ancak genel olarak gebeliğin meme kanserinden koruma etkisi diğer kanser türlerinde olduğu kadar net değildir.
Hamilelik ve doğumun,rahim ve yumurtalık gibi hamilelikle doğrudan ilgili organların kanserleri dışında da koruyucu etkileri vardır:
En sık görülen kanser listesinde en üst sıralarda görülen akciğer kanseri, bunların en başında gelmektedir. Çocuk doğurmuş hanımların akciğer kanserlerine yakalanma riski çocuk sahibi olmayanlara göre %50 azalır. Sigara içmeyen kişilerde bu koruyucu etki daha da belirginleşmektedir. Agresif büyüyen bir akciğer kanseri türü olan, küçük hücreli akciğer kanserlerinin doğum yapmış kadınlarda daha az görüldüğüne dair gözlemler mevcuttur.
İdrar kesesi kanserlerinde de doğurmuş olmanın riski %25 kadar azalttığı gözlenmektedir. Beyin, yemek borusu kanserlerinde doğuma bağlı %30-40 oranında risk azalması söz konusudur.Karaciğer ve pankreas kanserlerinde riskin benzer şekilde doğum ile azaldığı bildirilmektedir.Hogdkin dışındaki lenfomalarda doğurganlık ile %30 a varan risk azalması söz konusudur.
Artan çocuk sayısının bazı kanserlerde koruyucu etkiyi arttırdığını da belirtmek gerekir.
Mesela kolon kanserlerine yakalanma riski 2 veya 3 çocuk yapmıs kadınlarda tek çocuklulara göre %20 ve %30 oranında azalmaktadır.
Bu koruyucu etki nasıl açıklanabilir?
Yumurtlama fonksiyonunun ve siklik(dönemsel) östrojen salınımının aylar boyunca engellenmesinin yumurtalık ve rahim kanserlerinde koruyucu olduğunu biliyoruz.
Ayrıca, hamilelik boyunca değişen hormon dengeleri, yüksek kalan hamilelik hormonu, plasenta ve ana karnındaki bebekten gelen bazı hormon ve enzim etkileri anneye faydalı olmaktadır.
Bunların çok ötesinde, anne karnındaki bebeğin (fetus) hücrelerinin anneye geçtiği ve anne kan dolaşımında yıllar sonra dahi bulunabildiği tespit edilmiştir.
Kök hücreleri, işlevsel olarak farklılaşmamış, yani vücudun herhangi bir organ ya da dokusunda özel bir görev yapabilmek için tam olarak olgunlaşmamış karmaşık bir yapısı olanöncül bir hücredir. Bununla birlikte bu öncül hücre bedenin başka hücrelerine dönüşebilmeyeteneğine sahiptir. Kök hücreleri, kabaca embriyolojik (ceninin erken evresi) ve fetal hayatta (anne karnında) bol miktarda bulunur ve anne kanına da göç ederler.
Kök hücreleri kendiliklerinden uygun bir büyüme ortamına yerleşebilirler, çoğalmayetenekleri vardır, başka tür hücrelere farklılaşıp bu türün devamı niteliğinde türlerüretebilirler,  kendilerini yenileyebilir veya kendi hücre topluluklarının devamlılığını sağlayabilirler. Bu hücreler vücudun bir yerindeki zedelenmeyi takiben bu dokuyu onarabilme ve onu işlevsel hale getirebilme potansiyeline sahiptirler. Bu tür hücrelerle insan bedeninin tedavisi üzerine bilimsel çalışmalar yapılmaktadır.
Bu öncül ve yüksek potansiyelli hücreleri annenin kan ve dokularına nüfuz etmeleri ve burada yıllarca belki de ömür boyu etki etmeleri yolu ile annenin hastalıklardan korumasında ve bağışıklık sisteminin desteklenmesinde çok önemli roller üstlenmesi, anne karnındaki bebeğin, kendisine hayat veren anneye bir teşekkürüdür.
Kanserden karşı korunmanın adımları sıkça basında da paylaşıldığı üzere, sağlıklı yaşam, doğru beslenme, düzenli ve makul oranda spor, düzenli kontrol muayeneleri gibi sıralanabilir. Kadınlar için bütün bunlara ek olarak, doğanın mucizesi annelik de, mutluluk kaynağı olmanın ötesinde, kanserden koruyucu bir faktör olarak yerini almaktadır.

Bebeğin anne sağlığına olumlu etkileri

Bebeğin anne sağlığına olumlu etkileri: Bebeğiniz kök hücreleri ile sizi tedavi ediyor!
Gürkan Arıkan
Halk arasında da bilindiği üzere, doğum yapmak kadınları birçok hastalığa karşı korumaktadır.
Mesela çukulata kisti (endometrioz) hastalığı üzerine doğumun kısmen iyileştirici etkisi vardır.   
Gebelik süresince annenin immun sistemi baskı altında olduğundan var olan romatizmal hastalıklar daha farklı seyrederler: RomatoidArtrit gebelikte genellikle sakin seyreder. % 75 vakada gebelikte iyileşme saptanmıştır. Psoriazis (sedef) hastalığı da romatizmal hastalıklar grubundandır, kronik deri döküntüleri ile bilinene bu kastalıkta da gebelik iyileştirici etki yapar: Sedef hastalığı olan gebelerin %55 i deri döküntülerinin şiddeti ve alanının gebelik sırasında belirgin bir şekilde gerilediğini. Objektif değerlendirmeler ise sedef döküntülerinin yüzeyinin %83 vakada gebelik esnasında gerilediğini göstermektedir. Epilepsi hastalarının %15 – 20 sinde epilepsi nöbetlerinde azalma görülür.
En sık görülen jinekolojik veya jinekolojik olmayan kanser türlerinin görülme sıklığı üzerine yapılan araştırmalar da, bu yönde ilginç bulgular vermiştir:Çocuk doğurmuş kadınların yumurtalık ve rahim kanserlerine yakalanma riski yaklaşık %50 oranında azalmakta. Hamilelik ve doğumun, jinekolojik kanserleri dışındaki kanserler de de koruyucu etkileri var: Sık görülen kanser listesinde en üst sıralarda görülen akciğer kanseri, bunların en başında gelmektedir. Çocuk doğurmuş hanımların akciğer kanserlerine yakalanma riski çocuk sahibi olmayanlara göre %50 azalır. İdrar kesesi, beyin, yemek borusu, karaciğer ve pankreas kanserlerinde riskin benzer şekilde doğum ile azaldığı bildirilmektedir.
Artan çocuk sayısının bazı kanserlerde koruyucu etkiyi arttırdığını da belirtmek gerekir.Mesela kolon kanserlerine yakalanma riski 2 veya 3 çocuk yapmıs kadınlarda tek çocuklulara göre %20 ve %30 oranında azalmaktadır.
Bu koruyucu etki nasıl açıklanabilir?
Yumurtlama fonksiyonunun ve siklik (dönemsel) östrojen salınımının aylar boyunca baskılanmasının jinekolojik kanserlerden koruyucu olduğunu varsayıyoruz.
Ayrıca, hamilelik boyunca değişen hormon dengeleri, yüksek kalan hamilelik hormonu, plasenta ve ana karnındaki bebekten gelen bazı hormon ve enzim etkileri anneye faydalı olmaktadır.
Bunların ötesinde, anne karnındaki bebeğin kök hücrelerinin anneye geçtiği ve anne kan dolaşımında yıllar sonra dahi bulunabildiği tespit edilmiştir.
Kök hücreleri, işlevsel olarak farklılaşmamış, yani vücudun herhangi bir organ ya da dokusunda özel bir görev yapabilmek için tam olarak olgunlaşmamış öncül bir hücredir. Öncül hücre bedenin başka hücrelerine dönüşebilme, zedelenmiş dokuyu onarabilme potansiyeline sahiptirler.

Tıpta kök hücrelerinin tedavide yeri var mıdır?
Günümüzde kök hücrelerin kordon kanından veya yetişkin kemik iliğinden temin etmek ve tedavi amaçlı kullanmak üzerineçok çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Örneğin, Fransa'da insanlar üzerinde yapılan bir araştırmada, kalp krizi geçiren hastalara kök hücre tedavisi uygulandığında, verilen bu hücrelerin kalbin hasarlı kısmına yerleşerek kalp kası haline geldiği ve kalp fonksiyonlarını düzelttiği gösterilmiştir.Sinir kesisi veya harabiyetinebağli felç sonrasında, kök hücrelerin alana enjeksiyonu ile kesi hattında yeni sinir hücrelerinin geliştiği gösterilmiştir. Aynı işlem böbrek, karaciğer, pankreas, kemik kırıkları için de uygulanabilmektedir.
Organ nakilleri için yeterli organ bulmanıngiderek güçleşeceği gelecekte, laboratuvar ortamında kök hücrelerden yapılacak organlar yardımıyla çözümün kolaylaşacağı düşünülmektedir. Örneğin, bir farenin sırtına yerleştirilen kök hücrelerle insan kulağı veya Avusturya’da yapılan araştırmalarda beyin ve sinir dokuları üretilebilmiştir.
Fetal hayatta (anne karnında) bol miktarda bulunan kök hücreleri annenin kan ve dokularına nüfuz ederek ve yıllarca belki de ömür boyu koruyucu, hatta tedavi edici etki göstermekte. Bilimsel çalışmalarımızda anne karnındaki bebeğin yarattığı bu etkiyi taklit etmeye çalışıyoruz.

15 Eylül 2014 Pazartesi

Myom Embolizasyonu (İnvaziv Radyolojik Girişim)

Kabul görmüş literatüre göre çocuk isteği olan bayanlarda tavsiye edilemez.
Radyoloji uzmanları tarafından uygulanabilen, invaziv bir tedavi şeklidir.
Kasık damarlarından sokulan bir kateter röntgen takibi altında rahim damarlarının çıkış noktasına kadar getirilir. Buraya büyüklüğü 500-900 mikrometre olan jelatin ve plastik partiküllerin zerk edilmesi yolu ile miyomu besleten arterler tıkanır.
İşlem bir kaç dakika sürer. Ağrı tedavisine ihtiyaç vardır.
Bu şekilde miyom şikayetlerinde %70 ile %90 arasında iyileşme olabilir.
İstenen küçülme ve şikayetlerin azalmasında myomun yeri, büyüklüğü, sayısı, operatörün tecrübesi gibi bir çok faktör negatif rol oynayabilir.

AMELİYATSIZ MİYOM TEDAVİSİ

Magnet rezonans rehberliğinde ses dalgalarının fokuslanması  (high-intensity focused ultrasound guided by magnetic resonance (MR-HIFU) işlemi binlerce hastada başarı ile uygulanmıştır.Narkoz ve ameliyat gerektirmeyen bu yöntem, doğru seçilmiş vakalarda umut verici gelişmeleri beraberinde getirmiştir.  Dünyada 80 merkezde uygulanmaktadır.
Teknoloji ve Yöntem
 
Ses dalgaları (akustik enerji) miyom içine hedeflenir ve kücük bir alana fokuslanır. Miyom dokusu yüksek enerji 60-70 °C´ye kadar ısınma yolu ile tahrip edilir. Çevre doku veya cilt hasar görmez. Hedefi çok hassas bir şekilde görebilmek için magnetrezonans tomografisi (MRT) devamlı olarak kullanılır. Bu şekilde tedaviyi planlamak, hedef dokuyu tespit etmek ve miyom çevresindeki önemli organları (mesela sinirleri) korumak mümkün olmaktadır. MRT vücuttaki ısı değişimlerini gösteren tek muayene yöntemidir. Devamlı görüntü veren bu ısı haritası ile gerekli ısıya ulaşılması ve bunun aşılmaması sağlanır. Ayrıca dokunun yeterince tahrip edilip edilmedigi kontrol edilir.Bu işlem radyasyonsuzdur ve anında görüntü sağlar.İşlem esnasında hafif bir ağrı kesici veya sakinleştirici uygulanır.  Yaşam kalitesinin arttırılması, masrafları azaltılması, ağrı hissinin azlığı, asıl işlemin 2 saat kadar sürmesi, hastanın hastahaneyi ayni gün terk edebilmesi, hastaların hemen normal hayatlarına geri dönebilmeleri gibi nedenlerle iyi seçilmiş vakalarda tercih sebebidir.  
Bu yöntemin üstünlükleri nelerdir:
Asıl işlem 2 saat kadar sürer.
Karında kesi ve anesteziye gerek yoktur.
Ayaktan tedavi yapılabilir.  Hastanede kalmayı gerektirmez.
İyileşme zamanı kısadır. Hasta hızla normal hayata dönebilir.
Tedavi masraflarını azaltır.
Hastaların hamileliklerinde problem yaşanmadığına dair çok sayıda rapor mevcuttur.
Hastanın yaşam kalitesi en maksimum düzeyde korunmaktadır.

Akustik tedavi hangi miyom hastalarına uygulanabilir?  ENDİKASYONLAR

Miyom şikayetleri (semptomlar) var ise Miyomun boyut ve pozisyonu MR-HİFU cihazının ulaşacağı mesafede ise Myom adedi 5 in altında ise Miyom büyüklüğü 10 cm ve 10 cm altında ise Hasta ameliyatsız tedavi yöntemini arzu ediyor ise 

Akustik tedavi hangi tip miyomlara uygulanamaz? KONTRENDİKASYONLAR

Kötü huylu tümörler
Hamilelik
Akut enfeksiyonlar
5 den fazla miyom (kısmi kontrendikasyon)
10 cm’den büyük miyomlar (kısmi kontrendikasyon)
Ses dalgalarının geçişine engel durumlar (Barsak, büyük ameliyat yaraları, miyomun uzakta veya arka rahim yüzünde olması (kısmi kontrendikasyon)
Saplı miyomlar (kısmi kontrendikasyon)
Kontrast madde alerjisi (kısmi kontrendikasyon)
MR yapılmasına engel diğer durumlar

Miyom şikayeti olan hastaların yüzde kaçı için bu tedavi uygundur?

%25, yani her dört hastadan ancak biri için akustik tedavi gerçek bir opsiyondur.

Akustik tedavi seans kac saat sürer? Hastaya narkoz veya yatıştırıcı verilir mi?


Tecrübeli uzmanlarımız yaklaşık 4 saat süre vermektedir. Bu süre kapalı ameliyata göre daha uzundur. İşlem süresince damar yolu ile yatıştırıcı tatbik edilir. 

Hastaların izlemesi gereken yol. NE YAPMALI?

Tarafımdan jinekolojik değerlendirme MR çekilerek miyomun bu yöntemle tedavi ye uygun olup olmadığının değerlendirilmesi Randevu, vize ve seyahat yatış işlemlerinin organize edilmesi Tedavi sonrası 6., 12. ve 18. aylarda jinekolojik ve gerekirse MR ile muayeneleri 

Miyomun operatif tedavisi açık ameliyatla mı yapılmalıdır? Kapalı ameliyatın üstünlükleri nelerdir?

Hayır! Günümüzde açık ameliyat hemen hiçbir durumda en iyi tedavi biçimi değildir. Ameliyatla tedavi gerekli ise hemen her türlü miyom vakası tecrübeli merkezlerde kapalı (laparoskopik veya histeroskopik) yöntemle tedavi edilebilir.
Laparoskopi (kapalı ameliyat) açık ameliyata göre aşağıdaki nedenlerle daha üstündür:
Büyük yara izi kalmaması
Yara iyileşmesinde sorun yaşanmaması
Hemen ayağa kalkabilme
Hızla sosyal hayata dönebilme
Karın içi organlarda yapışıklık ve buna bağlı kısırlık riskinden kaçınma

Miyomun ameliyatla alınması şart mıdır?

Hayır! Miyom tedavisinde ameliyat tek tedavi yöntemi değildir.

Miyomun takibi ve tedavisi şart mıdır?

  Miyomun çapı 5 santim veya daha büyükse veya büyümekte ise, şikayetlere veya yukarıda sıralanan hastalıklara sebep oluyor ise (mesela kısırlık) tedavisi önerilebilir.
Şikayete sebep olmadığı ve büyük olmadığı durumlarda 6 ayda bir ultrasonografi ve jinekolojik tetkik ile takip önerilir.

Miyom ne şikayetlerle karşımıza çıkar?

Miyomlar rahmin dışına doğru büyüyebilir, rahmin duvarının içinde kalabilir, yahut da rahmin içine yani adet kanamasının oluştugu rahim iç boşluğuna doğru büyüyebilirler.Büyüklüğe ve bulunduğu tabakaya bağlı olarak aşağıdaki şikayet ve hastalıklara sebeb olabilirler:
  • Şiddetli ve / veya düzensiz kanamalar
  • Kansızlık
  • Ağrı; karında yabancı cisim hissi, basınç hissi
  • Cinsel ilişkide agrı
  • Bel ağrıları, bacaklara yansıyan ağrı (sinirlere bası yolu ile)
  • Kabızlık (barsağa bası yolu ile)
  • İdrara çıkarken yanma, sık idrara çıkma, idrar kaçırma
  • Kısırlık
  • Düşük, erken doğum
  • Hamilelikte ve luhosalıkta aşırı kanama
  • Lohusa enfeksiyonu (Endometritis)

Miyom kansere dönebilir mi?

Miyomun kansere dönmediğine inanılmaktadır. Ancak, rahim kas tabakasının kötü huylu tümörü (sarkom) da baslangıçta myoma benzer manzara verebilir.Doktor tarafından bu iki durum birbirinden ayrılmalıdır.

Miyom tanısı nasıl konur?

Jinekolojik muayene ve ultrason ile tespit edilebilirler. Akustik tedavi veya operasyon öncesi magnet rezonans tekniği ile daha ayrıntılı inceleme gerekebilir.

Miyom neden olur?

 Miyomlar ailevi olarak sık görülebilirler. Miyoma eğilim kromozomal olarak taşınabilir. Mesela fumeraz enzimini kodlayan FH-Geninin anomalisinde myomun sık görüldüğü bildirilmiştir. Siyahi ırkta beyaz ırka göre iki ile dokuz kat daha sık görüldüğü rapor edilmiştir. Batı Hindistan, Okyanusya`da da daha sık rastlanır.

Miyom nedir? Miyom tedavisi nasıl olur? Ameliyatsız miyom tedavisi yöntemleri

Rahimde miyom (Uterus myomatozus)


Kadında en sık görülen iyi huylu bir
kas tümorüdür. Otuz yaş sonrası
kadınların %25'inde bulunur. Bunların
yaklaşık %25`inde şikayetlere sebeb
olabilir. Miyomlar tek veya çok sayıda
olabilirler. Çogu kez yuvarlaktırlar.


Miyom, Miyom tedavisi, ameliyatsız miyom tedavisi ile ilgili detaylı bilgi www.gurkanarikan.com.tr adresinden bulabilirsiniz.
Kadınlarda idrar kaçırma, (vajinada) sarkma, aşırı hassasiyet ve buna bağlı cinsel isteksizlik bir kader değildir.
Neredeyse her kadın er yada geç sık idrar yolu enfeksiyonları, idrar kaçırma, sarkma, vajinada aşırı hassasiyet, cinsel isteksizlik gibi şikayetlerle karsı karsıya kalmaktadır.

Vajinal ve ürogenital fonksiyon ve estetik günümüz kadınının henüz çok sözü edilmeyen önemli konuları arasındadır.

İdrar kaçırma nedir? Hangi tipleri vardır?
İdrar kaçırmayıgülerken, aksırırken öksürürken, yürürken, egzersiz yaparken, otururken meydana gelebilen sorun günlük işler sırasında istemsiz olarak idrar kaçırma olarak tanımlayabiliriz. Yapılan araştırmalar her beş kadından birinin devamlı olarak bu sorunla karşı karsıya olduğunu ve çoğunluğun bu sorunu doktoru ile paylaşmadığını gösteriyor.Kadınlarda en sık görülen idrar kaçırma tipi "stres inkontinansı"dır. Mesane ile uretra (idrar yolu) arasındaki kaslarının zayıflaması ile karin basıncını arttıran öksürme, hapşırma ve ıkınma gibi durumlarda görülmektedir. Kadınlarda çok sayıda veya zor doğumlara bağlı veya menopoz sonrası mesaneyi kontrol eden kasların hormon eksikliğine bağlı zayıflaması ile olur. Bunun dışında urge inkontinansı (mesanede çok az idrar olsa bile sinirsel hassasiyetle acil idrar yapma ihtiyacı ile seyreden acil idrar kaçırma), karışık tipler ve taşma inkontinası (yine idrar kesesi sinirlerindeki bozukluklarla kesenin çok dolarak damlatma tarzında idrar kaçırma) gibi tipler de daha az sıklıkta görülebilir.

Detaylı ve uzmanca jinekolojik ve urodinamik muayeneden sonra idrar kaçırmanın kas zayıflığına bağlı olduğu tespit edilir ise en etkili tedavi cerrahidir.

Cerrahi tedaviden kaçınmak mümkün müdür?


İdrar kaçırma şikayeti temel olarak cerrahi operasyonlarla tedavi edilebildiği gibi özel egzersizlerle, mesane eğitimleriyle ve lokal hormon tedavileri ile önemli ilerleme sağlanabilir. Kontrol ve tedavide doktor tavsiyelerine sabırla uyan hastalar için biofeedback, elektrikli uyarma gibi ek tedavi yöntemleri de faydalı sonuçlar doğurabilir. Bu konservatif tedavilerde maksat, doğru kasları çalıştırabilmektir. Bu kaslar idrar yaparken idrar borusunu kapatan ve idrar akımını kesen kaslardır.
Ancak ilerlemiş vakalarda veya idrar kaçırmanın yanı sıra sıkça bulunan vajinal duvarlarda veya rahimde sarkma olan hastalarda uzun vadede cerrahiden kaçınmak mümkün olmamaktadır. Yine de diğer yöntemler cerrahinin basarisini arttıracak ek tedavi niteliği taşımaktadır.

Cerrahi tedavinin kas zayıflığına bağlı idrar kaçırmanın tedavisinde basari sansı % 95'e kadar çıkmaktadır. 

Ameliyatla tedavinin temel prensibi idrar torbasının boynuna ve idrar borusuna destek sağlamak, organları orijinal yerlerine yerleştirmek ve bu düzeltmenin olabildiğince kalıcı olmasını sağlamaktır.

Hastanın ihtiyacına göre karın açılarak veya vajinal veya her iki yoldan beraber yapılan kimi ağır ameliyatlar uygulana gelmiş olmakla birlikte, artik hedef en kısa zamanda en az müdahale ile tedavidir.

İdrar kaçırma şikayeti olan uygun hastaların TVT-0 (transobtrator tension-free vajinal tape) yöntemi ile tedavisi uzun vadeli iyileşme sağlamaktadır.  Karin kesişi ile yapılan ameliyatları jinekologun tedavi listesinden çıkartmıştır.

TVT-0 (transobtrator tension-free vajinal tape) yöntemi nasıl uygulanır?

Bu yöntemi istenirse lokal anestezi altında uyulabilir. Vajinanin ön duvarına uygulanan 1,5 cm. İlk bir kesi yapılır. 4 ila 6 cm. uzunluğunda prolen bant pelvik kemik dokuya doğru yerleştirerek anatomik yapıda çok iyi ayarlanmış minimal bir düzeltme yapılır. Burada hastanın pozisyonu, jinekolojik organların durumu, hastanın günlük hayatındaki durusu ve aktivitesi de göz önüne alınarak ayarlama yapılmalıdır. Kullanılan sentetik bant vücuda rahatlıkla uyum sağlamakta ve idrar borusunun fonksiyonu da stimule etmektedir. Ameliyat sonrası uzun vadede idrar kaçırma, sarkma, vajinal hassasiyet gibi şikayetlerden kaçınabilmek için doktor kontrolünün ve tedavinin sürdürülmesi de önemlidir. 
Avusturya da şayisiz vakada basari ile uyguladığım bu yöntemin tedavi basarisi dünyanın önde gelen merkezleri ile eş zamanlı olarak 2000 yılından beri ölçülmekte ve data bankaları aracılığı ile devamlı olarak diğer yöntemlerle karsılaştırılmaktadır.
Yöntemin klasik tedavi metotlarına oranla yeni olması, gelişmeye devam etmekte olması nedeni ile 10 sene sonrası tecrübeyi içeren raporlar henüz yeterli olmamakla birlikte, TVT-O nün daha teferruatlı, uzun süren ve komplikasyon riski yüksek bir dizi ameliyata göre en azından eşdeğer derecede basarili olduğu ve komplikasyon oranının en düşük düzeyde olduğu bilinen bir gerçektir.

İdrar kaçırma nedeni ile en sık uyguladığımız diğer tedavi yöntemleri:

* Vajinal ön duvarın rekonstrüksiyonu
* Laparoskopik veya açık olarak ön vajinal duvarın kemik dokuya tutturulması (Burch)
* İdrar borusu çevresine injeksiyon veya balon uygulamaları
Vajinal sarkma nedeni ile en sık uyguladığımız diğer tedavi yöntemleri:
*Laparoskopik veya vajinal Histerektomi
*Vajinal duvarların vajinadan veya laparoskopik olarak rekonstrüksiyonu (kolporafi anterior ve posterior, laparoskopik para vaginal repair)
*Vajinanin kemik dokuya fixe edilmesi (laparoskopik veya vajinal) Sakrokolpopeksi,

* Trans vaginal mesh (Prolift)
*ACT (Adjustable continence therapy)
Erken tanı, doğru teşhis, doğru yöntem:

İdrar kaçırma ve sarkma tedavisinde en kolay cerrahi yöntemin uygulanması her zaman hastaya hizmet etmeyebilir ve sonradan yapılması gereken doğru ameliyatın basarisini da azaltabilir. Üro-jinekolojik organ ve dokuların karmaşık anatomik ve fonksiyonel değişimlerini iyi anlayan ve geçerli tüm cerrahi tedavi yöntemlerinde tecrübeli olan bir operatör doğru tedavinin seçilmesinde ve uygulanmasında tedavi zincirinin en önemli halkasını teşkil eder.

İyi seçilmiş vakalarda TVT-O Ameliyatının özellikleni aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
Küçük Müdahale – Büyük Etki: TVT-O
  1.  Ameliyat 10 dakikada ve narkozsuz (lokal anestezide) gerçekleştirilebilir.
  2.  İdrar kaçırma şikayeti ameliyat biter bitmez sona ermektedir.
  3.  Komplikasyon riski tecrübeli ellerde 0'a yakindir.
  4.  Hastalar ayni gün evlerine gidebilir
  5.  Diğer tekniklerde görülebilen vajinal ağrı, seksüel fonksiyon bozukluğu yoktur
  6.  Vajen duvarlarında sarkma nedeni ile yapılacak ameliyatlarla kombine edilebilir.
  7.  Hastalar 2 gün içinde sosyal yaşantılarına dönebilir
  8.  Hastalar 2 hafta içinde cinsel yaşamlarına devam edebilirler
Vajinal Estetik
Üreme (neslin devamı) ve seksulite sıkı sıkıya bağlı kavramlar olup, memeli canlıların ve tabii insanın en önemli iç güdülerindendir.
Seksualite psikolojimizi, kişisel gelişimimizi, seksuel ahlâkımızı, sosyal yapılanmamızı, kültürü ve toplumu etkiler. Seksualitedeki uyumsuzluk ve rahatsızlıklar yaşamın bütün sosyal alanlarına yansır.
Hastalarımız tarafından neredeyse hiç konuşulmayan seksüal hayatla ilgili sorunlarda genital bölgenin doğumsal veya sonradan edinilen yapısal ve fonksiyonel bozuklukları önemli yer tutar.
Bu konu ile ilgilenirken, tanımı düzeltmeliyiz: Konu 'Vajinal Estetik' şeklinde daraltılmamalı, 'Genital Estetik ve Fonksiyonalite' olarak isimlendirilmelidir.

Vajinal estetik ihityacı bu konuda tecrübesi olan bir jinekolog tarafından değerlendirilmelidir.

Anatomi ve fonksiyon
 Dış genital bölge
Sinir ağı zengin dış ve iç dudaklar, klitoris, klitorisi örten deri (prepusyum),
vajinanın ön ve arka duvarları, mukoza ve bu ortamın sıvı, asit, baz ve mikribolojik dengelerini sağlayan salgı bezleri, rahim ve bu organların kemik dokulara olan bağları.
Bu dokuları destekleyen klitoris, dis vajinal kaslar, vajina ile anüs arasında perine adını verdiğimiz alanda enine, dikine ve çapraz kaslar, anal sfinkterde fonksiyonlara katkıda bulunur.
 Derin genital bölge
Vajina ön arka duvarları, idrar kesesi ve barsaklara ve leğen kemiğine uzanan bağlar,
Daha derinde vajina ve rahim ağzının çevre organlara barsaklar üzerinden leğen kemiği arkasına ve round ligamanlar üzerinden karın ön duvarına bağları
Bütün bu statik (hareketsiz) ve dinamik (hareketli) yapıların uyum içinde çalışmasını bir müzik ahengine benzetebiliriz (genital senfoni)
Bu senfonideki akor bozuklukları, üzerinde az konuşulduğundan komplex fizik ve psikolojik rahatsızlıklar haline gelebiliyor.

Estetik ve fonksiyonel sorunlar

1) Dış genital estetik (Cilt yüzeyi ve mukozanın hastalıkları)
Siğil, hemanjiyom, abse, sivilce, pigmentasyon artışı, yara dokusu
Büyük iç dudaklar (fil kulağı tabir edilen anatomik kusur, asimetri) İç çamaşır, mayo giymede sıkıntı, acı, orgazm rahatsızlıklarına sebeb olabilir.
Küçük dış dudaklar / iç dudaklar
Klitoris bölgesinde anomaliler
Tümör Abse vs. hastalıklar nedeni ile oluşan defektler
Tedavi: Sebebe yönelik, önleyici, cerrahi

2) Formunu koruyan öğelerde anatomik bozulma (Kas, bağ dokunun zayıflamasına bağlı)

Risk faktörleri
Irk
Yaşlanma
Hamilelik
Uzun doğum travayı
Büyük çocuk
Forseps veya vakum ile doğum

Belirtiler
Vajinada gevşeme
Hissetme ve orgazm bozukluğu
Partnerin ilişkide his kaybı
Kronik akıntı, yanma
Kronik sızlama veya batma şeklinde ağrı
İlişkide ağrı (Disparoni)
Sarkma
Aksırma, öksürme, ilişki esnasında idrar kaçırma

Gaz ve dışkı kaçırma
Zor dışkılama
Sık çamaşır kirletme

Tedavi
Estetik görünümü düzeltmeye ve cinsel ilişki hazzını artırmaya yönelik vajinanın dış üçte            birini oluşturan orgazmik alanın yeniden düzenlenmesinden ibaret degildir.
Tedavinin ana prensipleri
1) Fonksiyonların ve ihtiyacın değerlendirilmesi
2) Medikal / Hormon destek / Davranış tedavisi
Psikosomatik değerlendirme ve bilinçlendirme sonrasında genital bölgenin formu ve fonksiyonel özellikleri yeniden inşa edilerek, seksuel yaşam kalitesi dahil bir çok sorun çözülebilir.
3)  Sadece gerçekten gerekli durumlarda düzeltici (cerrahi) girişimlerde bulunmak
Cerrahi girişimin prensipleri
A) Statik değil dinamik bir tedavi ve takip gerektirir (analiz, operasyon öncesi hazırlıklar / operasyon ve sonrasi tetkik ve destek tedavileri)B) Minimal invaziv yaklaşım ile yara oluşumuna bağlı rahatsızlıklar minimalde tutulur.
C) Anatomiyi ve fonksiyonu düzeltmek:
Kas dokularinin relokalizasyonu ile tonusun desteklenmesi, taşıyıcı tabakaların    (fasya) sıkılaştırılması, Vajinal aksın ve volümün ihtiyaca göre rekonstruksiyonu:

Dış kompartmanda onarım (iç ve dış dudaklar; Labiumlar, vajinanın girişi, idrar kesesinin ağzı, vajina ile anüs arası; perine, anal sfinkter)Orta kompartmanda onarım (vajina ön ve arka yüzeyler ile barsak, idrar kesesi ve leğen kemiğinin iç yüzeyleri) 
İç kompartmanda onarım (vajina aksini düzeltecek ve asılmasını sağlayacak leğen kemiği arka ve üst düzeyine ait yapıların tedavide kullanılması). Kompleks durumlarda sentetik malzeme (mesela MESH) kullanılması

Cerrahi müdahale tipleri
Labiumlar
*    Asimetrilerin düzeltilmesi, atrofik alanların alınması
*    Küçültme
*    Labium sinirlerini harap etmeden rekonstrüksiyon (nerve-saving vulvoplasty)
*    Klitoris üstü dokunun (prepusyum) küçültülmesi, rekonstrüksiyonu
*    Vulva lipoplastisi: atrofik dudakların hastanın yağ dokusu ile desteklenmesi
*    Siğil, damar genişlemeleri ve lekelerin uygun yöntemlerde tedavisi

Vajina
*    Vajinoplasti: vajinanın daraltılması, vajinanın genişletilmesi (cerrahi veya laserle)
*    Ağrılı himen kalıntılarının alınması
*    İdrar kaçırma tedavisi (TVT ve diğer yöntemler)
*    Total vajinal sarkmalarda vajinanın fiksasyonu

Perine ve anüs
*    Perinenin rekonstrüksiyonu
*    Hemoroid tedavisi
*    Anal sfinkter kasının rekonstrüksiyonu: (gaz ve gaita tutamama) tedavisi


Cerrahi müdahale lokalizasyonları

Vajinal daraltma nedir?
Vaginal kanalın çevre organlarla irtibatlarının açılarak, taşıyıcı tabakaların ve gevşemiş olan kas yapılarının dikişler ile desteklenerek kapatılmasıdır.
Vajinal yenileme ameliyatı ne kadar sürer?
Yapılacak uygulamanın şekline göre yarım ile 2 saat arasındadır.
Ne tip anestezi uygulanır?
Lokal veya genel anestezi uygulanır.
Ne zaman cinsel hayata dönülebilir?
Yapılacak uygulamanın şekline göre 3-5 hafta kadar sonra.
İş ve sosyal hayata ne zaman dönülebilir?
Yapılan ameliyata ve ne iş yaptığınıza göre değişmekle birlikte 1-7 gün içinde.
Ne kadar ağrı ve rahtsızlık hissedilir?
Taburcu edilen hastalarda genelde ağrı kesici tedavi gereksizdir.
Ameliyatın riskleri nelerdir?
Bilinen kanama ve enfeksiyon gibi cerrahi riskler yüzde 1'in altındadır.
Vajinal estetik ameliyatları diğer ameliyatlarla aynı anda yapılabilir mi?
Teknik olarak evet. Olası komplikasyonlar ve yara bakımında sıkıntılar nedeni ile tavsiye edilmez.
İz kalır mı?
Hayır.
Sadece dış görüntünün düzeltilerek olası derin doku hasarlarının bırakılmasının zararı olur mu?
İyileşme sorunları, amaca ulaşılamaması, bölgede hasarın daha komplex hale gelmesi, bir sonraki ameliyatın daha da zor hale gelmesi nedenleri ile tavsiye edilemez. Amaç olabildiğince tek ve etkin müdahaledir.
Hangi uzmanın alanına girer?
Vajinal, sexuel fonksiyonlar, hormon tedavisi, menopoz tedavisi, idrar enkontinansinin tedavisi
jinekolojinin konusudur.
Geniş tabanlı tümorler, dış genital bölgedeki büyük defektler, doğumun hemen sonrasında dışında anal sfinkteri ilgilendiren tedaviler dışındaki anal cerrahi tedaviler genel ve estetik cerrahi uzmanlığı konusudur.
Komplex psikolojik sorunlar, amacı aşan beklentiler direk cerrahi girişimden ziyade ilgili uzmanlarca konsülte edilmelidir.

G-Shot nedir?
Basında giderek sıkça tartışılan G-Shot, vajen içinde G noktası olarak varsayılan noktanın
bulunduğu yere hyaluronik asit bazlı bir dolgu maddesinin enjeksiyonudur. Tıbbi gereklilik sadece psikososyal açıdan mevcut olabilir. Sadece seçilmiş vakalarda medikal ve psikososyal tüm yaklaşımlardan sonra hastanın kendi anatomisine ve vajinanın duyarlılığına daha bilinçli bakması ve daha uyumlu bir cinsel yaşamı için planlanabilir.